ALTUN SAYAC
Aktif Ziyaretçi: | 3 |
Bugün Gelen Ziyaretçi: | 629 |
Toplam Ziyaretçi: | 4298715 |
IP Adresiniz: 44.201.96.43 | |
Çözünürlüğünüz: | |
Sitemizi ziyaretiniz |
![]() |
Kara hayvanları arasında büyüklükte üçüncü sırada yer alan biri olarak sizinle sohbet etmek istiyorum. Ağırlık olarak fil ve su aygırından; boy olarak da, zürafa ve filden sonra geliyorum. İki tonluk ağırlığım ve 420 cm'lik boyumun yanında beni diğer hayvanlardan ayıran en mühim özelliğim, burnumun üzerinde taşıdığım boynuzdur. Bazı türlerim üç-dört tonu aşmalarıyla su aygırını bile geçebilir (Ceratotherium simum -Geniş ağızlı gergedan). Bu müthiş ağırlığıma ve cüsseme rağmen, gerektiğinde -kısa süreli olarak- saatte 50 km'lik hıza çıkabilirim. |
Alâmet-i fârikam olan boynuzum yüzünden başıma gelmeyen kalmadı. Herkes boynuzumda bir
keramet umarak saldırıyor. Eski Çin tıbbından kalan bir
hurafeden dolayı güç ve kudret kazanmak isteyenler, boynuzuma
binlerce dolar veriyor, toz haline getirip içiyorlar. Hiçbir işe
de yaramıyor aslında. Kerameti boynuzumdan biliyorlar, oysa
Rabb'im şifayı başka vesileyle vermiştir. Şu insanoğluna hayret
ediyorum! Zevk ve gösteriş merakını tatmin için koskoca bir
canlıyı acımadan deviriyor.
Neymiş efendim! Mehmet Beyin tesbihi, Ali Beyin gözlük
çerçevesi, Ahmet Beyin tarağı boynuzumdan yapılınca
kıymetleniyormuş! Allah'ın yarattığı bir sürü kıymetli taş ve
yeni yeni çıkan sentetik malzemeler varken, insanoğlunun hırsı
gözünü döndürmüş, olan bize oluyor. Peşinde koştuğunuz boynuzum
kemikten bile değildir; tırnak ve saçlarınız gibi keratinden
yapılmıştır. Binlerce kıl bir araya getirilmiş ve sıkıştırılıp
kaynaştırılarak yekpare halde bir boynuz yapılmıştır. Bu yüzden,
yakıldığında keratinin yapısındaki kükürt kokusunu, yani yünü
yaktığınızda çıkan kokunun aynısını duyarsınız. Rabb'im keratini
sizin tırnak, saç ve kıllarınız olarak işlerken, sığır ve
koyunların alınlarında boynuz ve ayaklarında toynak haline
getirmiş. Burnumun üzerine bir boynuz koyup beni ihtişamlı bir
hale getirmiş.
Boynuzlarımız yüzünden
öldürüldüğümüz için, sayımız çok azaldı. Şimdi ancak çok dar
sahalarda, koruma altında yaşayabiliyoruz. Beş türümüzden
Hindistan'da (rhinoceros unicornis) ve Java'da (rhinoceros
sondaicus) yaşayanlar tek boynuzlu; Afrika'da yaşayan beyaz
gergedan veya geniş ağızlı gergedan (ceratotherium simum), siyah
gergedan veya sivri ağızlı gergedan (diceros bicornis) ile
Sumatra'da yaşayan (dicerorhinus sumatrensis) türlerimiz iki
boynuzludur. İki boynuzlu türlerimizin öndeki boynuzu büyük,
arkadaki ise küçüktür. Ön boynuzlar, beyaz gergedanda 158 cm'ye;
Hint gergedanı veya zırhlı gergedanda 60 cm'ye; siyah gergedanda
ise, 135 cm'ye kadar ulaşabilir.
Görme duyumuz çok zayıftır;
30 m'den uzaktaysanız sizi göremem. Gözlerim sizde olduğu gibi,
başımın ön tarafına ikisi bir arada yerleştirilmemiştir. Sağ ve
sol gözüm, başımın iki yanında ayrı ayrı yönlere baktığından,
her bir gözüm farklı manzaralar temaşa eder. Bu durum, ilk
bakışta üç boyutlu görmeme engeldir. Bu yüzden, başımın bir
tarafındaki tek gözümle bir şeyler gördüysem, bu görüntü beynime
kısa süreli kaydedilir, hemen başımı aksi yöne çevirip diğer
gözümle de aynı şeyi görürüm. Arada geçen süre içinde beynimdeki
ilk görüntü silinmeden diğer gözümden gelen görüntü ile çakışır
ve böylece ben de, sizin gibi, üç boyutlu (yani derinliği de
olan) bir görüntüye kavuşurum.
Güçlü olan yanım, sesleri işitmedeki ve koku almadaki
hassasiyetimdir. Kulaklarım, huni gibi, en zayıf sesleri bile
toplayacak bir biçimde yaratılmıştır. Çevre hakkındaki en iyi
bilgiyi ise, koklayarak elde ederim. Bol kıvrımlı burun
kanallarımın içini döşeyen koklama epitelimin genişliği,
beynimdeki koku alma merkezinden daha geniştir. Koklama ve
işitme cihazlarımın bu hassas yapıları sâyesinde, gözlerimin
zayıflığından şikâyetim olmaz. Ne şikâyetim olacak ki? Beni bu
dev cüssemle mükemmel tarzda yaratan Rabbim, hangi organın nasıl
bir güçte olması gerektiğini bildiği için, en uygun olanını
vermiş.
Gürültücü hayvanlar olarak
biliniriz. Bizim kadar çeşitli sesler çıkararak haberleşen
hayvan türü azdır. Yavrularımıza bakarken, sığırların böğürmesi
gibi bir ses; yaşadığımız mekanın sınırlarını belli etmek için,
bir homurtu; müdafaa maksatlı olarak, kükremeye benzer bir ses;
eşimizi çağırmak için, yumuşak hıçkırık gibi bir inilti
çıkarırız. Erkeklerimizin testisleri torba içine inmediğinden
fillerde olduğu gibi, ilk anda cinsiyetimizin tespiti zordur.
Dişilerimiz biraz daha küçüktür. Dev cüssemizin ağırlığını
taşıyan güçlü bir iskeletimiz vardır. Ayrıca 3-5 tonluk bir
ağırlığı kaldırabilmesi için, kalın bacaklarımızın uçlarına küt
ve kısa üç parmak yerleştirilmiş, parmaklarımızın ucu ise,
toynaklarla çevrilmiştir. Böylece geniş ayak tabanı ile birim
alana düşen basınç azaltılmıştır. Eğer ayaklarım bu kadar geniş
olmasaydı, bastığım yumuşak yerler çöker, ayaklarımı çekip
çıkaramazdım.
Bütün gıdamızı bitkiler teşkil
eder; yeşil yaprak, uzun ot ve çimen yiyerek hayatımızı
sürdürürüz. Bitkilerin, hacimleri fazla fakat gıda değeri düşük
lifli ve sulu yapraklarını tüketmek mecburiyetindeyiz. Beyaz
gergedan türümüzün midesindeki yeşil bitkilerin yaş ağırlığı
70-75 kg gelir ki, bu ağırlığının % 4-5'ini teşkil eder.
Cüssemin enerji ihtiyacını karşılamak üzere, sindirim sistemimin
daha verimli çalışması için, bağırsaklarım bir mayalanma odasına
çevrilmiş ve içine bol miktarda selüloz sindiren bakteri
yerleştirilmiştir. Böylece yeşil bitkilerin yapraklarındaki
besinleri, yeterince temin edebilirim.
Bazı türlerimin köpek
dişleri, bazılarının da kesici dişleri yoktur. Dişlerin yerine
çok hususî bir biçime sahip, her türün beslenme tarzına uygun
yaratılmış dudaklarımı kullanırım. Dudak kaslarımın çok farklı
yönlerde dizilmiş güçlü demetlerden yapılmış olması sayesinde ve
derimin hassas alıcılarıyla, incecik otları bile başka
cisimlerden ayırıp koparabilirim. Asya'daki türümde köpek dişi
yokken, kesici diş var. Sumatra'da yaşayan türümde ise, köpek
dişi vardır.
Bu dişleri beslenme
için değil, kavga için kullanır. Afrika'daki beyaz gergedan
türümün ağzını çeviren dudakları, bir ısırmada büyük bir demet
otu midesine indirebilir. Geniş düzlüklerdeki otlar kuruyunca,
gölgelerdeki otları, bunlar da bitince uzun boylu çayırları
yemeye başlar. Siyah gergedan türümün sivri ve uzun dudak yapısı
ise, ağaç dallarındaki ve çalılardaki yaprakları toplamak için
yaratılmıştır. Bu türün en çok sevdiği bitkiler, akasya ve
sütleğen türleridir. Bu tür, az miktarda çayırlardan da
beslenir. Hint gergedanının üst dudağının hususî yaratılmış
biçimi de, ona çalılıkların üst kısımlarından taze yaprakları
koparma imkânı verir.
Suyu çok sevdiğimiz için suya
yakın yerlerde yaşarız. Günde 80 litre su içerim. Ancak
gerektiğinde 4-5 gün susuz kalabilirim. Sulak arazileri çok
severiz; vaktimizin çoğunu su içinde, yahut çamura gömülerek
geçiririz. Omuz ve kalça bölgelerimde kıvrımlar yapan
derilerimiz son derece kalındır. Kuyruğumun ucundaki ve
kulaklarımdaki kılların dışında, derim hemen hemen çıplaktır.
Derim bu kalın hâline rağmen; kan damarlarım yüzeyinde seçilecek
şekilde yaratıldığı için, sineklerden çok rahatsız olurum. Çünkü
sinekler keskin ağız âletleriyle derimi delip kan damarlarıma
ulaşabilir. Buna karşı Rabb'imin öğrettiği şekilde çamura
girerek sineklerden kurtulurum. Eğer nasıl korunacağım bana
öğretilmemiş olsaydı, çamurun kuruyunca üzerimde kalın bir
tabaka teşkil edeceğini nereden bilebilirdim?
Yerine göre
hem sosyal hem de ferdî hayvanlarız. Hindistan'daki türümüzün
dişileri beş yaşında ergenlik belirtileri gösterir ve 6-8
yaşlarında ilk yavrusuna hamile kalır. Bu türümüzün hamilelik
süresi 16-17 ay kadardır. İri cüssemizden dolayı, her doğumda
bir yavru doğururuz. İkinci kez hamile kalmamız için, ilk
doğumun üzerinden en az 22 ay geçmesi gerekir. Çünkü yavrumuzun
iki sene emzirilmesi gerekir. Yavrumuzun doğum ağırlığı, 65 kg
kadardır. Annenin sütü yavrunun ihtiyacına göre hazırlanmıştır.
Meselâ sütümüzdeki su miktarı sütünüzdeki kadardır; ama yağ
miktarı sizinkinden 15 misli azdır. Protein miktarı ise, üç
misli fazladır.
Hayvanların çoğunda olmayan bir
hissimizi de anlatmadan geçemeyeceğim: Dişilerimiz diğer birçok
memeli hayvanda görülmeyecek tarzda utangaçtır. Doğum esnasında
yabancı gözlerden uzak tenha bir yerde yavrusunu dünyaya
getirir. Beyaz gergedan türümüzün yavrusu, annesini üç gün çok
yakından takip eder, daha sonra da uzaktan... Hindistan'daki
türümüzün gözleri az görmesine rağmen, yavrusunun kokusu ve sesi
sayesinde, 800 metre uzaktan onun durumundan haberdâr olur.
Erkeklerimiz, sekiz yaşında
erginleşir; fakat hemen evlenmeye kalkmazlar. Önce kendilerine
yaşayacakları bir saha ayarlarlar. İki sene kadar bir zaman bu
sahayı sahiplenir, herkese buranın kendilerine ait olduğunu
kabul ettirdikten sonra evlenirler. Başkasının yurduna
yerleşerek baba olmalarına izin verilmez.
Yavrular taze çimenleri
yemeye başlar. Anneler, yavrularını bir-iki sene görüp gözetir.
Yeni yavrunun doğumuna yakın, önce doğmuş yavrular artık
kendilerini idare ettiklerinden terk edilir.
Yetişkinlerimiz ekseriya tek
başına yaşadıkları halde bazen 5-10'lu gruplar da teşkil
edebiliriz. Yurtlarımız, 10-25 km2 kadar olabilir. Eğer fazla
nüfus yoğunluğu yoksa, bu saha 50 km2' ye kadar çıkabilir.
Yurdumuzun sınırını seslerimizle belirleriz. Herkes hususi
seslerle: "Bu bölge benimdir, kimse girmesin." diye âdeta ilân
eder. Siyah gergedanın yurt sahası, orman veya açıklık olması
durumuna göre 3-90 km2 arasında değişebilir. Dişiler biraz daha
esnek olup, birbirlerinin sahasına geçtikleri halde, erkekler
çok katı olduklarından başkasının sahasına girmez.
Erkeklerimiz arasında ölümle
neticelenebilen kavgalar yaşanır. Bilhassa siyah gergedan
türümüzde vuruşmalarda ölüm nisbeti yüksektir. Erkeklerin %
50'si, dişilerin ise % 30 kadarının ölümcül yaralar alarak
hayata veda ettikleri tahmin ediliyor. Bu yüksek ölüm
nisbetinden dolayı, nüfus dengemizi korumakta sıkıntı çekiyoruz.
Hindistan'da yaşayan türümüz çok kavgacıdır, hattâ bazen fillere
bile saldırır. Beyaz gergedan türümüz ise, daha yumuşak başlı ve
uysal olmasına karşılık, vücutları daha iri ve ürkütücüdür.
Bunlar, görüntülerinden istifade ederek, büyük bir grup teşkil
edip yavrularını korurlar.
Başta da
belirttiğim gibi, boynuzlarımız sebebiyle avlandığımızdan,
sayılarımız çok azalmıştır. Siyah gergedan türümüz; 1970 -1990
arasında, 100.000'den 3.000'e kadar inmiştir. Böyle giderse,
herhalde tükeneceğiz. İçinizdeki katı kalbli insanların
hırslarını dizginlemeleri için dua etmekten başka şansımız yok!
Hayvanlara, otlara ve böceklere bile merhametle yaklaşan
atalarınız gibi, tabiata ve insanlara dost, kendisiyle barışık
bir insan modeli gelişirse, biz de kurtulmuş olacağız. Soyumuz
tükenmeden, o hayırlı insan modelinin sözü ele geçirdiğini,
asayiş ve huzurun temsilcisi olduğunu görmek, bizi ziyadesiyle
sevindirecektir.
* Makale Yazarı : Prof. Dr. Arif SARSILMAZ
** MADDE İLE MANANIN; RUH İLE VÜCUDUN;
AKIL İLE ZEKANIN BULUŞTUĞU ADRES : İSLAM ve BİLİM