Son yüzyılda,
objektif görüşlü müsteşrik ve bilim tarihçileri tarafından
hazırlanan eserlerdeki bilgileri şu şekilde özetlemek mümkündür.
8. ile 16. yüzyıl arasında yaşayan İslâm
bilginleri tarafından ortaya konan eserlerin asılları ve Latince
tercümeleri, 10. yüzyıl başlarından itibaren Avrupa'da müracaat
edilen ilk kaynak eser olarak itibar edilmiştir... Bu
eserlerdeki bilgilerden önce beslenen, bilahare de cesaret ve
hız alan Avrupalı bilginlerin gayretleri sonucu, bilim ve bunun
tatbikatı olan teknoloji, 17. yüzyıl başlarından itibaren hızla
gelişerek bugünkü doruk noktasına ulaşabilmiştir...
Müsteşrik ve bilim tarihçilerini bu görüşlere
iten en büyük etken, 8. ile 16. yüzyıl arasında İslâm Dünyasında
ortaya konan eserler ve faaliyet halinde bulunan bilim
müesseselerinin sayıları ve niteliğidir.
Bu durumda, 8. ile 16. yüzyıl arasında İslâm bilginleri tarafından
yazılan eserlerin ve ilk defa İslâm Dünyasında görülen bilim
müesseselerinin Avrupa'ya intikal (veya nakilleri) önemli bir
faktör olarak karşımıza çıkar.
Bu gerçekler çerçevesinde, bilim tarihi ile
ilgili eserlerin birçoğu şu ifadeyi kullanır:
“10. yüzyıl Avrupa'nın
aydınlanma çağıdır.”
Bu aydınlanma olayını
bir pencere gibi müteala ederek, soruyu şu şekilde düzenlemek
uygun olacaktır.
Doğunun Batı'ya açılan bilim ve teknoloji
pencereleri nerelerdir?
Burada, İslâm Dünyasında mevcut bilim ve
teknolojinin Avrupa'ya intikal yollarını beş ayrı pencere
halinde ortaya koymak uygun olacaktır. Bunlar:
BİRİNCİ PENCERE: ENDÜLÜS
(İSPANYA)
İslâm idaresi altında bulunan Endülüs'te (İslâm
ordularının Endülüs'teki hâkimiyetleri 771 yılında
başlar) 9. yüzyılın ilk yarısından itibaren, İslâm bilim
ve kültürü her tarafa yayıldı.* Öyle ki; İspanyollar
kendi dilleri olan Romen dilini bir kenara bırakarak,
Arapçayı kendi dilberine tercih ettiler. Bu durum,
İspanya Hıristiyan Dünyası tarafından, İslâm
Dünyasında mevcut ilmî üstünlüğün kabul edildiğinin en
açık örneğidir.
Bu konuda, bilim
tarihinden ilginç örnekler ortaya koymak mümkündür. Bunlardan:
İspanya'da bilim ve kültürde görülen gelişmelerin bir
sonucu olarak, hemen hemen aynı yıllarda (9. yüzyılın
ilk yılları), Fransız, İngiliz, Alman ve İtalyan bilim
ve din adamlarının bir kısmı Endülüs medreselerinde
İslâm bilginlerinden ders görerek öğrendikleri yeni
bilgileri memleketlerine intikal ettirmişlerdir.
Böylece Endülüs'ün merkezi şehri Kurtuba ile Toledo ve
Gımata'da mevcut İslâm medreselerinde; matematik,
astronomi, fizik, kimya, tıp, felsefe, mühendislik...
konularını kapsayan bilgiler ve elde ettikleri eserler
Avrupa'ya intikal etti ve kısa sürede yayıldı.
Başka bir örnek:
Aurillac'lı Gerbert (940–1003) isimli bilim
sempatizanı, Toledo'da İslâm bilginlerinden üç yıl
süreyle matematik, astronomi, fizik, kimya ve tıp
konularında ders alır. Bu zat daha sonraları Sylvestra
II unvanı ile Fransa'da papa ve 10. yüzyılın ünlü bir
bilgini olarak karşımıza çıkar.
Başka bir örnek:
830 yılında Avusturya Hükümdarı olan Büyük Alfons,
veliaht olacak oğlunu yetiştirmek için, Bağdat ve Şam
medreselerinden müslüman bilginleri getirmek maksadıyla,
İslâm ülkelerine elçiler göndermesi de, bu medreselerde
mevcut ilmî atmosferin seviyesini gösteren başka bir
örnek olarak karşımıza çıkar.
İspanya'nın bu özelliği dolayısıyla bilim tarihi
eserleri şunu yazar : “Endülüs (İspanya), İslâm âleminin
Avrupa'ya açılan ilk penceresidir.”
İKİNCİ PENCERE: SİCİLYA
Müslümanlar, Sicilya'yı 827 yılında fethe
girişmişler, 878 yılında da adanın tamamına egemen
olmuşlardır. Sicilya, 1092 yılına kadar iki yüz yıldan
fazla bir zaman, kısmen veya tamamen Müslümanların
elinde kalmıştır. Bu sürede, Sicilya'da Doğu İslâm bilim
ve kültürü köklü bir tesir bırakmıştır. Latince (Bu
dilin halk arasında konuşulan şekli olan İtalyanca),
Yunanca ve Arapça Ada'da konuşulan diller arasında idi.
Arapça eserlerden yapılan tercümelerin her geçen yıl
hızlanması sonucu Ada'nın tamamında
yaygınlaşmıştır...
Nihayet, Sicilya'da Müslümanların yerini alan Norman
Hanedanı, 13. yüzyıla kadar tamamıyla İslamlaşmış bir
memleket üzerinde hüküm sürdü. Norman Hanedanının en
parlak devrini teşkil eden Roger II (1101 – 1154)'nın
hüküm sürdüğü yıllarda İslam ve Hıristiyan Dinî arasında
tefrik yapabilmekte müşkülat çekiliyordu. Saray
adamlarının bildikleri diller arasında Arapça daha
yaygın idi.
Müslümanların vazettikleri medenî hukuk memleketin
ihtiyaçlarını o derece karşılamıştı ki, Normanlar onları
hiç değiştirmeden tatbik etmekte devam ettiler.
İslâm ülkelerindeki, medreseler esas alınarak kurulan
bilim ve sanat akademileri bütün milletlere açıktı. Bu
sebeple çeşitli milletlere mensup bilginler bir araya
gelmişlerdir.
Norman Hanedanının iktidardan düşmesi, Müslüman
tesirlerine son vermedi. Sicilya Kralı ve aynı zamanda
Almanya İmparatoru olan Frederic II'nin (1194–1250)
saltanat senelerinde Palermo Sarayı, daha çok müslüman
sarayına benziyordu.
Bu geniş düşünceli ve cesaretli İmparator, 1224
senesinde kendi eliyle kurduğu Napoli Üniversitesi
için pek çok Arapça elyazma (manüskri) kitap toplatmış
ve tercüme ettirmiştir. Bunlardan çıkarılan birer
kopyayı Paris ve Polanya'ya gönderdi. Böylece İslâm
bilim ve kültürü Avrupa'nın merkezlerine kadar intikal
etmiş oldu.
Maiyetinde Müslüman vezirlerini, hukukçularını ve
subayları/n bulunduran bu hükümdar, İslâm
Dünyasının en şöhretli bilginleriyle daima temas halinde
idi. Endülüs bilginlerinden İbn-i Bab ile
karşılıklı yazdıkları mektuplar günümüze kadar
gelmiştir.
Frederic II, Hıristiyan şairleri olduğu kadar
Müslüman şairleri de himaye ediyordu. Palermo Sarayının
halk şairleri, Müslüman halk şairlerinden
örneklerle, İtalyan şairinin esasını teşkil eden Sicilya
şiirini meydana getirdiler.
ÜÇÜNCÜ PENCERE: İSLÂM ÜLKELERİNE YAPILAN
SEYAHATLER
İslâm bilginleri tarafından yazılan eserlerin
Avrupa ülkelerine intikalini takip eden yıllarda.
Avrupa'da bilim ve teknolojide önemli gelişmeler
başlamıştır. Eser nakillerinde en önemli faktörlerden
biri de, bilim heveslisi İspanyol seyyah öğreneler ile
ticaret erbabı bazı kimselerin gayretleridir.
Önceleri, 10. yüzyıl başlarından itibaren bilim
heveslisi İspanyol seyyah öğrenciler, İslâm ülkelerinde
bulunan medreselere öğrenim gayesiyle guruplar halinde
gelmeye başlar. Bu öğrenci gurupları medreselerde
öğrendikleri bilgileri ve ilginç gördükleri eser ve
aletleri Endülüs'e (İspanya'ya) intikal ettirmişlerdir
(götürmüşlerdir).
Müteakip yıllarda uzman seviyesindeki kimseler ile
ticaret erbabı kisvesi altındaki şahsiyetler İslâm
ülkelerindeki eserleri Endülüs'e intikal ettirmek
gayesiyle Bağdat, Şam, Basra, Kahire, İstanbul... gibi
şehirleri adım adım dolaşarak elde ettikleri ilmî
eserleri sandıklar içerisinde Endülüs'e
nakletmişlerdir.
Bu tarihi gerçeklerden diğerlerini şu şekilde
özetlemek mümkündür.
Afrikalı Constantine (Kartaca -Tunus- doğumlu olduğu
için bu isim ile tanınır, 1016–1087) bir doğu seyahatine
çıkar (11. yüzyıl ortaları). Mısır, Arabistan ve Hint
bölgelerini adım adım dolaşır. Bağdat'ta uzun yıllar
ikamet eder. Burada tıp öğrenimi yapar (tamamlar).
Avrupa'ya döndüğünde Avrupa'nın en eski tıp okulunun
bulunduğu Napoli Krallığının bir şehri olan Salemo'ya
(İtalya) yerleşir. Burada yanında getirdiği Arapça
yazılmış 76 elyazma (manüskri) eseri Latinceye tercüme
etmiştir.
Constantine, Salerno'da bazı eserlerin yazarı olarak
da karşımıza çıkar. Bunlardan birisi Liber Viatcium
ismini taşıyan «seyahat kitabı.» diğeri ise Liber
Pantegni isimli eserdir.
Tıp tarihçilerinin belirttiğine göre, bu iki kitap
Cerrahi, anatomi, kırık-çıkık tedavisi, bademcik, göz
tababeti, çıbanların yayılması ve tedavisi, tanapaze,
kılcal damarlar, idrar, sıtma, perhiz, kimya... gibi
konular da zamanı için orijinal bilgiler ihtiva
eder.
Bu iki eserin yazılmasını takip eden 40 – 50 yıl
sonraları ilk haçlı seferleri başladı (1095). Bu
yıllarda Avrupa'da uzman seviyesinde Arapça bilenlerin
sayısı da çoğalmaya başlar.
Bu dil uzmanlarından, Salerno'da üç yıl tıp öğrenimi
yapmış olan Pizalı Stephan ilk haçlı seferleri sırasında
Antakya'ya uğrar. Burada Ali bin Abbas'ın (? — 994) Kitab'ül Meliki isimli eserinin bir nüshasını ele
geçirir. Neticede bu eseri Latinceye tercüme edip Batı
bilim dünyasına kazandırır.
Pizalı Stephan, konu ile ilgili araştırmaları sonucu
şu gerçeği tesbit ederek tıp dünyasına açıklar:
“Afrikalı Constantine'in Liber Pantegni isimli eseri.
Ali bin Abbas'ın Kitab'ül Meliki isimli eserinin
orijinalidir (kopyasıdır).”
Ali bin Abbas, Kitab'ül Melikî isimli eserini, Büveyhi Hükümdarı (Meliki) Adud'ud Devli Fenne Hüsrev
(949–983) adına telif etmiştir. Bu sebepten bu eser
Doğu'da Sultan Kitap veya Kamil’üs-Sınaat-it Tıbbiye
(Tıp İlim ve Sanatını İçine Alan Hazine) isimleri ile
tanınır. Batı dünyasında ise Liber Reguis olarak
bilinmektedir.
Burada şu gerçeği de belirtmek icap eder. Pek tabidir
ki, Ali bin Abbas Grek bilginlerinden Hipokrat (M.Ö. 460
377) ve Galen (M.S. 121 -201) tarafından hazırlanan
eserler ile İslâm Dünyasının ünlü bilgini Ebu Bekir
el-Râzî (864 – 925) tarafından yazılan el-Hâvî ve
el-Mansur isimli eserleri görmüş ve incelemiş olabilir.
Ancak, Ali bin Abbas'ın Kitab'ül Meliki isimli
eserindeki bilgilerin, zamanı için orijinal olduğu
hakkında tıp tarihçilerinin hemfikirdir.
Kitab'ül Melikî adlı eser Latince dışında, müteakip
yıllarda Fransızca ve Almancaya da tercüme edildi.
1294 yılında da Kahire'de basıldığını görmekteyiz.
Bergama Kadısı tarafından da 1453 yılında bir kısmı
Türkçeye tercüme edilmiştir.
Adı geçen eser, İbn-i Sina'nın (980–1037) Tıp Kanunu
adlı eserin Latince tercümeleri ortaya çıkıncaya kadar,
Batı dünyasında en itibar edilir kaynak eser olarak
değerini korumuştur.
Başka bir örnek ise:
Fetih yılları sırasında hümanist Giovannî Ausria'nın (1368–1460), 238 elyazma eseri,
Bizans'tan Venedik'e naklettiği de tarihi bir gerçektir.
İstanbul'un özel kitaplıklarında gizli kalmış birkaç
elyazma eser müstesna, İstanbul kütüphanelerinde de
elyazma eserlerden fazla bir şey kalmamış
gibiydi.
DÖRDÜNCÜ PENCERE: HAÇLI SEFERLERİ
Bilim tarihi ile ilgili eserlerin bir kısmı
Doğu ile Batı arasında bilim ve kültür alışverişine ilk
sebep olarak haçlı seferlerini gösterir. Bir vehimden
ibaret olan bu görüş gerçekleri saptırmak için kasıtlı
olarak ortaya konmuştur. Müsteşrikler tarafından ortaya
konan bu yanlış görüşe açıklık getirmemiz gerekir. Şöyle
ki: İlk (birinci) haçlı seferi, Selçuklu egemenliğinin
giderek yayılması ve Malazgirtteki Büyük Zaferden sonra
kutsal topraklardan olan Filistin ve Kudüs'ü ele
geçirmek için 1095 yılında başlamıştır. (Kudüs'ün ele
geçirilişi 1098). İkinci Haçlı Seferi ise İznik, Konya
ve Antakya üzerinden Şam'ı kurtarmak için 1145 yılında
gerçekleştirilmiştir. (1204 yılında Haçlıların
İstanbul'u zaptı sırasında birkaç elyazma eserin
kaybolduğu ve birçok eserin de tahrip edildiği
bilinmektedir.)
Yıllara dayalı olan bu kısa tarihi bilgiden sonra,
konunun gerçek yönünün şu şekilde olması
gerekmektedir.
Avrupa ülkeleri İslâm Dünyasının sahip olduğu bilim
ve kültürü haçlı seferlerinden çok önceki yıllarda
tanımıştır, elde etmiştir. Bu tanıma 9. yüzyıl
başlarından itibaren Endülüs (İspanya) yoluyla olmuştur.
Yani haçlı seferlerinden iki asır önceleri. Ancak;
Avrupa haçlı seferleri yıllarda, İslâm ülkelerinde
ortaya konan yeni eserleri elde etti. Netice itibariyle
de İslâm âleminde yeni gelişen bilim ve kültürü öğrendi.
Bunların dışında, İslâm Dünyasında mevcut askerlik ve
ticaretle ilgili bilgiler de, Avrupalılar tarafından
Haçlı Seferleri sırasında öğrenildi.
Bu konuda Riesler şunları yazar: “Suriye, Haçlı
Seferleri boyunca Doğu ve Batı'yı birleştiren bir nokta
olmasına rağmen, Batı'ya tesirinin ölçüsü bakımından
İspanya ve Sicilya'dan sonra gelir.”
BEŞİNCİ PENCERE: HIRİSTİYAN AİLELERİN MÜSLÜMAN
AİLELER İLE AKRABALIK TESİSİ GAYRETLERİ
Son derece enteresan olmasına rağmen, bilim
heveslisi ve bilim erbabı bazı Hıristiyan aileler, İslâm
bilim ve kültürünü elde etmek gayesiyle, Müslüman
aileler ile evlenmek suretiyle akrabalık tesisi kurma
yolunu tercih ettiler.
Teledo'yu istila eden ve Müslüman İşbuliye (Sevilla)
Melikesinin kızı ile evlenen Alphons VI. Hıristiyanlarla
Müslümanlar arasında ilmî ve kültürel yakınlığın meydana
gelmesinde büyük hizmetleri (etkileri) oldu. Kaynakların
bir kısmı, bu evliliği takip eden yıllarda, Bağdat'taki
Beyt'ül Hikme'nin benzeri olan medreselerin Toledo'da da
tesis edildiğini belirtir.
Bu medreselerde, önce mütercimler, daha sonra da
uzman seviyesindeki kimseler (bilim adamları), müslüman
bilginlerin ortaya koydukları; matematik, fizik, kimya,
tıp, felsefe., ile ilgili eserlerin çoğunluğunu
Latinceye tercüme ettiler.
Netice olarak:
Yukarda beş ayrı pencere halinde belirttiğimiz
gayretler sonucu, İslâm bilginleri tarafından
yazılan eserlerin pek çoğu, elyazma halinde Avrupalı
bilginlerin eline geçmiş oldu. Bu tarihi gerçekleri
bilimin terakkisi ne gölgelendirebilir ve ne de
unutturabilir.
Bugün; Vatikan Oxford, Paris (Bibloteque Nationelle),
Londra (Brisch Museum), Berlin, Moskova ve Leyden
Kütüphaneleri, Doğu yazma eserlerinin zenginliği ile ün
yapmış kütüphanelerdir.
Burada okuyucunun aklına şöyle bir soru gelmektedir.
Bu eser intikâlleri hangi sonuçları ortaya koydu?
Avrupa'ya intikal eden eserlerin bir kısmı Abbasî
Halifesi el-Me'mun zamanında Bağdat'ta 815 yılında
kurulan Beyt'üi Hikme ve Halife el-Hakem tarafından
Kahire'de 1005 yılında kurulan Dar'ül Hikme benzeri;
Kurtuba, Toledo, Sevilla, Ferrara, Salerno, Venedik...
gibi şehirlerde kurulan medreselerde, bir kısmı da şahsi
gayretler sonucu Avrupa'nın ünlü mütercimleri tarafından
önce Latlnceye. müteakip yıllarda da günümüz Batı
dillerine tercüme edilmiştir.
Burada belirttiğimiz şehirlerde görülen tercüme
faaliyeti kesintisiz olarak 250 yıl kadar, başka bir
ifade ile 5–6 nesil (kuşak) devam etmiştir.
Önceleri, 10. yüzyılın ilk yıllarında başlayan ve 12.
yüzyıl sonlarına kadar kesintisiz devam eden bu tercüme
faaliyeti için geçen zamana, bazı kaynaklarda
“Avrupa'nın aydınlanma Çağı (dönemi)”, bazı kaynaklarda
da tercüme faaliyetinin yoğun olduğu yılları dikkate
alarak 12. yüzyıl için "Tercüme Yüzyılı" ifadesini
kullanır.
İspanya ve İtalya'da tercüme faaliyetleri ile ilgili
yapılan çalışmaları şu şekilde özetlemek mümkündür.
1. Buralarda toplanan zamanın ünlü
mütercimleri, İslâm bilginleri tarafından Arapça ve
Farsça yazılan, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp
...konuları ile ilgili eserleri önce Latinceye tercüme
etmişlerdir.
2. Antik dönem Grek bilginlerinden;
Euclides, Archimides, Aristo, Fisagor, Apolonyos,
Batlamyos ve çağdaşları tarafından yazılan eserlerin,
Arapça şerh ve tahlilleri de, Latinceye tercüme edildi.
Böylece, antik Yunan'da yazılan eserler, Batı üniversite
ve benzeri bilim çevrelerinde tanıma ve okunma imkânı
buldu.
İtalya'da Roma İmparatoru Frederik II ( 1194–1250),
1224 yılında Napoli ve Padua'da birer üniversite
yaptırır (kurar). Bu üniversiteleri, İslâm bilim ve
kültürünü Batı'ya tanıtmak için tercüme akademisi
hüviyeti haline getirtmiştir. Frederik II, bu
kuruluşlara Avrupalı ünlü mütercimler yanında, zamanın
yahudi asıllı mütercimleri de toplamıştır.
3. Bu tercüme akademilerinde, Fransız, İngiliz,
Alman, İtalyan bilim ve din adamları, muhtelif
tarihlerde, İslâm bilginlerinden ders gördükleri de
tarihi bir gerçektir.
Bu tür çalışmalar sonucu; 9. yüzyılın ilk yıllarında,
İslâm idaresi altında bulunan İspanya, Sicilya ve
Güney Fransa'da İslâm bilim ve kültürü her tarafı
kapladı. İspanyollar, kendi dilleri olan Romen dilini
bir kenara bırakarak, bilim ve kültürdeki üstünlüğü
dolayısıyla Arapçayı kendi dillerine tercih ettiler.
Buraya kadar olan kısımda belirtmeye çalıştığımız
tercüme gayretleri sonucu, Harezmî, Beyrûnî, İbn-i
Sina, Ali bin Abbas, Câbir bin Hayyân, İbn-i Heysem ve
diğer İslâm bilginleri tarafından hazırlanan eserler,
önceleri İspanya'da yayılır. Bilahare de İspanya'nın
yakınlığı dolayısıyla Fransa*da yaygınlaşır. Fransa'nın
da Avrupa ülkelerinin merkezi durumda olması sonucu
Avrupa'nın bütün ülkelerine 10. yüzyıl başlarından
itibaren hızla yayılmıştır.
Bu yayılma faaliyeti (gayreti), hangi merkezlerde
(şehirlerde) olmuştur?
Bu merkezlerin önde gelenleri olarak; Kurtuba,
Toledo, Segavio, Venedik, Ferrare, Salerno, Padua,
Numberg, Basel, Paris, Londra... gibi şehirleri
belirtebiliriz.
İslâm bilginlerine ait eserlerin önce Latinceye,
müteakip, yıllarda da günümüz Batı dillerine tercümeleri
deyince, aklımıza Avrupa'nın ünlü mütercimleri gelir. Bu
mütercimlerin önde gelenlerinden bazılarını şu şekilde
gruplandırarak zikretmek uygun olacaktır.
İspanyollardan; Sevilleli John (1),Dalmaçyalı Herman
(2), Santallalı Hung (3),
Abraham Bar Hiyve (4)...
İtalyanlardan; Cremonalı Gerherd
(5), Tvolili Palato
(6), Pizalı “Antakyalı” Stephan
(7), Venedikli James (8),
Palermolu Eugene (9), Katanyalı
Aristippus(10), Romalı Pascal(11), Willîam le Mire(12),
Sarazin (13), Pizalı Burgundie (14) Padovalı Salioı (15)
Leo Tuscus(16)... İngilizlerden; Bathlı Adhelard (17),
Chesterli Robert(18), Yaşlı Peter(19), Roger
Bacon (20), Alfred Sareshel
(21), Pizalı Leonardo (22),
Arnaldus Villanovanos (23), İskoçyalı Scot... gibi
isimleri belirtebiliriz.
Tercüme konusunda yeterli bilgi verebilmek için,
tercümesi yapılan eserleri her yüzyıl için ayrı ayrı
belirtmek gerekir. Hatta bu iş yapılırken, tercümesi
yapılan eser isimlerinin yanında, kimler tarafından
tercüme edildiği, tercüme ve yayın tarihleri ile
konularını da kısaca açıklamak icap eder.
Ancak, burada konu hakkında toplu (özet) bilgi
verebilmek için, zamanın bilim dili olan Arapça ile
edebiyat ve sanat dili olan Farsçadan Batı dillerine
yapılan tercümeleri:
Arapça ve Farsçadan Latinceye
Arapça ve Farsçadan İbranlceye
Arapça ve Farsçadan Yunancaya
Arapça ve Farsçadan İspanyolcaya Arapça ve Farsçadan
Portekizceye şeklinde gruplandırarak açıklamak uygun
olacaktır. Bu açıklama gurubu içerisinde, ölü dillerden
olan Sankstritce ve Pevleviceden yapılan tercümeleri de
katmak icap eder. Daha sonraki yıllarda, günümüz Batı
dillerine yapılan tercümeleri de zikretmek gerekir.
Meseleyi bu haliyle mütalaa ettiğimizde, sahifelerini
sınırlı tuttuğumuz bu çalışma içerisine sığmaz. Bilim
dallarının çeşitliliğini de dikkate alırsak bu
çalışma birkaç cilt olur...
Burada okuyucuya toplu bilgi vermiş olmak için,
konunun akışı içerisinde, bu merkezlerde tercümesi
yapılan ve yayınlanan eser isimlerinin sınırlı bir
sergilemesini yaptık. Gerekli durumlarda değişik bilim
dalları ile ilgili örnekler belirttik.
İSLÂM BİLİM VE KÜLTÜRÜNÜN BATI'YA NE GİBİ ETKİLERİ
OLMUŞTUR?
Batılı bilim adamları, 8. ile 16. yüzyıl İslâm
bilginlerinin hazırlamış oldukları eserlerden büyük
istifadeler sağlayarak, bilimi bugünkü ileri seviyeye
çıkarabilmişlerdir. Öyle ki; İslâm bilginlerinin
kesintisiz 800 yıllık çalışmaları sonucu, ortaya
koydukları eserleriyle, Eski medeniyetlerin bilimsel
ürünleri de kaybolmaktan kurtulmuştur. Aynı zamanda Grek
ilmî düşüncesiyle Batı düşüncesi arasında süreklilik
sağladılar.
------- ------------ --------- ---------
DİPNOTLAR:
(*) 9. yüzyılda; Müslümanlar, Fransa'nın güneyindeki
Ceneves Dağları silsilesi, Preneler ve Rohn Havzasının
çevirdiği Septomonya mıntıkasına kadar hâkimiyet
kurmuşlardır. Bu durum dolayısıyla, İslâm medeniyeti
Fransa'nın merkezi mıntıkalarına kadar yayılma imkânı
buldu.
1 — Sevilleli John (Ölümü 1130)
: İspanyol Yahudisidir. Arapçadan
Kastil diline yaptığı
tercümelerle üne kavuşmuştur. Bu
tercümeler de Domingo tarafından Latinceye tercüme
ediliyordu.
2 — Dalmaçyalı Herman: Bir süre İspanya’da
ikamet etmiştir. Paris'te öğrenim görmüştür.
Harezmî, Bacritî ve İbn-i Beşir'in eserlerini Latinceye
ilk tercüme edenlerin başında gelir.
3 — Santallalı Hung: İspanyoldur. Beyrûnî,
el-Fergânî ve İbn-Maşallah'ın eserlerini Latinceye
tercüme etmekle üne kavuşmuştur.
4 — Abraham bar Hive: İspanyol
Yahudisidir. Barselona’da uzun yıllar ikamet
etmiştir. İbrani dilinde eserler yazmış olup, İslâm
bilim ve kültürünün Avrupa'ya intikalinde etkin rolü
olanların başında gelir.
5 — Cremonalı Gerard (1114–1187) : Bilim
tarihinde adı en çok geçen italyan mütercimdir.
Gençliğinde Toledo'ya gitmiş, burada zamanın bilim dili
olan Arapçayı öğrenmiştir. 73 yıl süren ömrünü
Arapçadan Latinceye eser tercüme etmekle geçirmiştir.
Harezmî, Cabir bin Eflah, Sabit bin Kurra, İbn-i Sina ve
Ebu-bekir er-Razi'ye ait eserleri tercüme edenlerin
başında gelir. Kaynaklar bu bilginlere ait Latinceye
tercüme edilmiş 92 eserin isimlerini tek tek
belirtir.
6 — Tivolili Plato (12. yüzyılda hayatta)
: İtalyan matematikçidir.
Arapçadan İbrani diline yaptığı tercümelerle üne
kavuşmuştur.
7 — Pizalı “Antakyalı” Stephan : Piza'da
ikamet etmiştir. Salerno'da öğrenim görmüştür. Bir süre
Antakya'da yaşamıştır. İslâm tıp bilginlerine ait
eserleri Latinceye tercüme edenlerin başında gelir.
8 — Venedikli James: 1128–1136 yıllarında
İstanbul’da ikamet ettiği bilinmektedir. Aristo'ya ait
eserlerin Arapça şerh ve tahlillerini Latinceye
tercüme etmiştir.
9 — Palermolu Eugene: Yunanca eserler ortaya
koyan bir Sicilyalıdır. Batlamyos'a ait eserlerin Arapça
şerh ve tahlillerini Latinceye tercüme
etmiştir.
10 — Kataryalı Aristipus: Sicilya Sarayında
yaşamış bir İtalyan’dır. Ömrünü Arapçadan Latinceye
tercüme yapmakla geçirmiştir.
11 — Romalı Pascal: Bir süre İstanbul’da ikamet
etmiştir. Arapçadan Latinceye yaptığı tercümelere
üne kavuşmuştur.
12 — VVilliam le Mire: Saint Deniz Papazı
tarafından elyazma eserlerin toplanması için, uzun
yıllar İstanbul'da ikamet etmekle görevlendirmiştir.
Elde ettiği eserleri Latinceye tercüme etmiştir.
13 — Sarazin: Yakın Doğu'da elyazma eserleri
temin için uzun yıllar seyahat etmiştir. Latinceye
yaptığı tercümelerle üne kavuşmuştur.
14 — Pizalı Burgundio: Muhtelif tarihlerde üç
defa İstanbul'a gelmiştir. Bu seyahatlerinde elde ettiği
eserleri Latinceye tercüme etmiştir.
15 — Padevalı Salio: İtalyan’dır. Arapça
eserleri Latinceye tercüme etmekle üne kavuşmuştur.
16 — Leo Tuscus: Arapçadan Yunancaya tercâme
edilmiş olan eserleri Latinceye tercüme etmiştir.
17 — Bathlı Adelard (1090–1150)
: İngiltere’nin Bath şehrinde doğmuştur.
Fransa, İtalya, Sicilya ve yakın Doğu'da uzun yıllar
seyahat etmiştir. Filozof ve matematikçi olup,
Arapçadan Latinceye tercüme yapan İngilizlerin
öncüsüdür. Ayrıca değişik konulara ait bazı eserler
ortaya koymuş olup, bu eserler muhteva olarak İslam
kaynaklarına dayanmaktadır.
18 — Chesterli Robert (12.
yüzyıl hayatta) : İngiltere’nin Chester
şehrinde doğmuştur. 1114–1147 yılları arasında
İspanya'da, 1147–1150 yılları arasında da Londra'da
yaşamıştır. Arapçadan yaptığı tercümelerde, “ceyp”
kelimesinin karşılığını “sinüs” olarak ilk
kullanandır.
19 — Yaşlı Peter (1094–156) : İngiliz
mütercimdir. İspanya'ya yaptığı seyahatlerde,
Müslümanların bilim ve sanata üstünlüğü görüp,
İslâm bilginlerine ait eserleri Latinceye yaptığı
tercümelerle üne kavuşmuştur.
20 — Roger Bacon (1214–1294) : Hocası Robert
Grosseteste ile İbn-i Heysem'in Kitab'ül Menâzır adlı
eserin ilk Latince tercümelerinde faydalanarak
Oxfort ve Paris üniversitelerinde ders kitabı olarak
okutmuştur.
21 — Alfred Sereshel: İngiliz filozof ve
mütercimdir. Bir süre İspanya'da ikamet etmiştir.
Arapçadan Latinceye yaptığı tercümelerle üne
kavuşmuştur.
22 — Pizalı Leonardo (Diğer adıyla
Fibonacci) (1170–1240) :
Harezmî'nin eserlerini Latinceye tercüme etmiştir.
23 — Amoldus Vilanovanos (1234–1311) :
El-Kindî ve İbn-i Sina’dan yaptığı tercümelerle üne
kavuşmuştur. Arapça yazılmış eserlerin en hareketli
tanıtıcılarındadır. Ayrıca, tıp, kimya ve astronomi
konularında önemli eserler bırakmıştır. Ancak bu
eserlerdeki bilginlerin İslâm kaynaklı olduğunda bilim
tarihçileri müşterek görüşe sahiptirler
**** **** **** **** ****
**** **** **** ****
MEHAZLAR :
** ( Bilim ve
Teknolojinin Gelişimi ile İslam Bilginlerinin Yeri -
Lütfi GÖKER.. Sh: 115-129 )
**
|