İlim ve
Fen hiçbir zaman dine aykırı değildir. Allah’a iman etme için din
ve fen ilimleri en büyük kaynaktır. Şu kainatı yoktan yaratan
elbette mümkün değildir ki ; koyduğu dinde ona aykırı bir kanun
koysun.
İslamiyet ilme karşı
olmadığı gibi şiddetle ilmi tavsiye eder.En başta Allah Teala’nın isimleri ilmi
gerektirir ve ilme teşvik eder.
Elde ettiğimiz ilimlerin hepsi bu kainatı Yaratan Allahın koyduğu kanunlardan
oluşmuştur ve her ilim Allah Teala’nın Esma-ül Hüsna(En güzel isimler) dan bir
isme dayanır.
Mesela: Tıb bir fendir, hem bir sanattır. Onun da en uç noktası -gerçek hikmet
sahibi(Hekim) olan Allah’ın Şafi (Şifa veren) ismine dayanıp- büyük yeryüzü
eczahanesinde ; Şafi ismini canlılarda görmekle tıb en üstün noktasına ulaşır.(1)
Kuran-ı Kerim
“Allah’tan ancak alim kulları korkar” diyor. Bir hadiste Peygamberimiz Hz.
Muhammed (S.A.V) şöyle buyuruyor“ Tüm insanlar helak olacaktır , alimler hariç.
Tüm alimlerde helak olacaktır , ilmiyle amel eden(iyi işler yapan) alimler
hariç. Tüm ilmiyle amel eden alimlerde helak olacaktır yanlız ilmiyle ihlaslı
amel eden alimler hariç”.(2)
Peygamberimiz
Hz. Muhammed (S.A.V) de ilmi çok kesin bir biçimde tavsiye etmiştir. Cehaletle
İslam birbirine zıttır. Peygamberimizden önceki insanların durumu ve yaşadıkları
durumu “Cahiliye” devri olarak nitelendirilmiştir. İslamın baş düşmanı ve “
Dönemin Firavnı” sayılan Amr. B. Hişam da “Ebu Cehil” (Cahillerin babası)
olarak adlandırılmıştır.Peygamberiz(S.A.V) bir hadiste kendisini ilmin bahçesi ,
Hz. Ali(r.a)’yi de ilmin kapısı olarak söylemiştir.
Peygamberimiz Hz. Muhammedin(S.A.V) Allah’ın yardımı ve bildirmesiyle o zaman da
bilinmeyen bir çok şeyi müminlere bildirdi. Mesela o zamanda hiç bilinmeyen
karantina uygulamasına şu hadisiyle işaret etmiştir.Üsame
b. Zeyd’den(r.a)rivayete göre, Nebi(S.A.V)şöyle buyurdu:” taun hastalığını bir
yerde işitirseniz, oraya girmeyiniz. Öyle bir yerde bulunuyorsanız , oradan
çıkmayınız.”(Buhari Ve Müslim)(3)
Hz. Ebu Hureyre(r.a)
anlatıyor:”Resulullah (S.A.V) buyurdular ki:”Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu
nerde bulursa, onu hemen almaya ehaktır”(Tirmizi) (4).
Ehakktır yani ilim öğrenmeye en fazla mümin muhtaçtır, ilim iman sahiblerinin
süsü olduğu gibi, müminin ilim sahibi olması da ilim için bir süstür ve en fazla
mümin üzerinde olduğu zaman ilim değer kazanır. Çünkü müminin ilminden diğer
insan ve varlılar yararlanır. Fakat kafir ilim sahibi olursa o bunu insanların
zararı yönünde kullanabilir.Bu hadisle peygamberimiz ilmi tüm müminlere tavsiye
etmiş ve kişinin en azından dininin temellerini öğrenmesi farz sayılmıştır.
Maddi kazanç sağladığımız ilimler (tıp, mühendislik vb.) haricinde , herkesin
manevi hayatını doyuracak şekilde din ilimleride bilmesi gerekir. İnsanlar en az
maddi hayatları kadar , manevi hayatlarına da özen göstermek zorundadır.
Ebu’d-Derda
(r.a) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle
dediğini işittim: "Kim bir ilim öğrenmek için bir yola girerse
Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir.
Melekler, ilim talebesinden memnun olarak kanatlarını
(üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki
balıklar âlim için istiğfar ederler. Âlimin âbid üzerindeki
üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin(ayın) diğer yıldızlara üstünlüğü
gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, ne
dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de
ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir."(5)
İlmi öğretmeyip
gizleme çok büyük günah sayılmıştır.Hz. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Resûlullah
(S.A.V) buyurdular ki: "Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu gizleyip söylemezse
(Kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir." (6)
Risale-i Nur
insanların iman kazanmasında ilmi ve hikmeti esas tutmuştur. Risale-i Nurda
insanların iman kaynağı olarak başlıca üç şey gösterilir.
1. Kainat Kitabı (
Ancak Fen ilimleriyle gerçek değeri anlaşılır)
2. Kuranı Kerim.
Elimizde duran apaçık bir mucizedir.
3. Peygamberimiz Hz.
Muhammed (S.A.V).
Risale-i Nurda geçtiği
gibi:” Kastamonu'da lise talebeleri
“Bize Hâlık(Yaratıcı)ımızı tanıttır; öğretmenlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar”
deyice Bediüzzaman hazretleri şöyle cevap verir:”Sizin okuduğunuz fenlerden her
fen, kendi özel diliyle durmaksızın , devamlı Allah'tan bahsedip Hâlıkı
tanıttırıyorlar. Öğretmenleri değil, onları dinleyiniz.
Hem nasıl ki ; bir
harika şehirde milyonlar elektrik lâmbaları hareket ederek her yeri gezerler.
Yanma maddeleri tükenmeyen ve gezici olan bu elektrik lâmbaları şüphesiz,
fevkalâde kudretli bir elektrikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır,
yaşasınlar ile sevdirir.
Aynen öyle de, bu âlem
şehrinde, dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı astronominin
dediğine bakılsa yeryüzünden bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa
süratli hareket ettikleri halde, düzenlerini bozmuyor, birbirine çarpmıyor,
sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor.
Okuduğunuz astronomi
ilminin dediğine göre -yeryüzünden bir milyon kez büyük ve bir milyon seneden
fazla yaşayan bir lâmba ve soba olan- güneşimizin yanmasının devamı için, her
gün yeryüzünün denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin yeryüzü
kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin.””
(Risale-i Nur , Meyve risalesi 6. Meyve)(7)
Başka bir örnek
olarak Yasin Süresinde geçen ayette mealen “Ay o hale gelirki eski bir hurma
dalını andırır.” buyrulmuştur. Bu Ayeti Risale-i Nur şu şekilde açıklamıştır:
“Ayın bir menzili var
ki, Süreyya yıldızlarının dairesidir. Ay hilal biçiminde ve Süreyya
yıldızlarının menzilinden geçerken-Süreyya takım yıldızları ve ayın o anda
oluşturduğu hayali resim- tıpkı hurmanın eskimiş beyaz bir dalına benzer bir
görüntü oluşturur. Geçim kaynaklarının en önemlisi hurma ağacı olan çöl
halkının nazarında bu benzetme gayet münasip, güzel, hoş ve yüce bir ifade
biçimidir.” (8)(Risale-i Nur ,
Yirmibeşinci Söz)
Risale-i Nurda bu konuyla ilgili yazılardan birinde”Sanatkarların
ekseri, herbir sanatta birer peygamberi pir kabul ediyor. Mesela gemiciler
Hazreti Nuh'u (Aleyhisselam), saatçılar Hazreti Yusuf'u (Aleyhisselam), terziler
Hazreti İdris'i (Aleyhisselam).
Hazreti
İsa Aleyhisselâm'ın bir mucizesine dair ayette şöyle buyrulmuştur:
“Allah(C.C.)ın izniyle körleri ve abraşları iyileştirir ve ölüleri diriltirim.”
Kuran,
Hazreti İsa Aleyhisselâm'ın yüksek ahlakına uymayı insanları çok açık ve net bir
şekilde teşvik eder. Aynı zamanda, elindeki yüksek sanata ve tıb ilmine de
teşvik ediyor. İşte şu âyet işaret ediyor ki: "En müzmin(çaresiz) dertlere dahi
derman bulunabilir. Öyle ise ey insan ve ey musibete uğramış Ademoğlu! Ümitsiz
olmayınız. Her derdin dermanı mümkündür. Arayınız, bulunuz. Hattâ ölüme de
geçici bir hayat rengi vermek mümkündür."
Allah
Teala, şu âyetin işaretiyle manen diyor ki: "Ey insan! Benim için dünyayı terk
eden bir kuluma iki hediye verdim. Biri, manevî dertlerin dermanı; biri de,
maddî dertlerin ilâcı... İşte ölmüş kalbler hidayet nuruyla diriliyor. Ölmüş
gibi hastalar dahi, onun nefesiyle ve ilacıyla şifa buluyor. Sen de benim hikmet
eczanemde her derdine deva bulabilirsin. Çalış, bul! Elbette ararsan bulursun."
İşte insanlığın tıb ilminde şimdiki ilerlemesinden ve geldiği noktadan çok
ilerideki hedefine, şu âyet teşvik ediyor.”
denilmiştir. (9)(Risale-i Nur Yirminci
Söz)
Rahipler
ve papazlar halkın üzerinde söz sahibi olmak için İncili kendi heveslerine göre
değiştirdiler . Gerçekte İlimle omuz omuza olan İncil , artık ilimle uyumsuz bir
hale geldi. Ortaçağda hıristiyanlığa bağlı olan Avrupa ilimden uzaklaşıp
karanlık bir dönem yaşadı. Yeni buluş ve icatlarını bilim adamları söyleyemez
oldu ; bazen idama kadar varan ağır cezalar aldılar.
Aynı dönemde İslama
bağlı olanlar ilimde de en yüksek noktalara çıkmıştır. Kuranı Kerim insanları
ilme teşvik ettiği gibi yeni icadları da işareten bahsetmesi onun eşsiz
yönlerinden biridir. Kuranı Kerim en alt tabakadan en yüksek alimlere kadar
hitab etme özellğiyle insanları yükseltmiş ve yüceltmiştir. Herkes Kuranı
Kerimde ihtiyacını bulmuş ve sanki Kuranı özellikle kendisi için indirildiğini
zannetmiştir. Müslümanlar Avrupa karanlık bir çağ yaşarken, çok büyük
medeniyetler kurmuşlardır. Alimler ilim öğrenmek için uzun seyahatlar yapmış ,
Asya ve Afrikada mekik dokumuşlardır.
Avrupa Rönesans ile
başlayan dönemde çözümü değiştirilmiş ve ilme karşı olan dinlerini terketmekte
bulmuş ; bu sayede ilimde ve teknolojide ilerlemişlerdir. Aynı dönemde Osmanlı
yükseliş döneminin rahatlığı ile yavaş yavaş İslamdan uzaklaşmış, bu yüzden
ilimde geri kalmıştır. Bir zamanlar Fatih Sultan Mehmet gibi yeni bir çok icad
yapmış ecdadlara sahip Osmanlı, dinden uzaklaşmakla birlikte ilimdende geri
kalmıştır. O zamanın Avrupasına bakıp ilerleyi dinden uzaklaşmakta sanan bazı
aydınlar , İslamın bozulmamış ve mükemmel oluşunu görmezden gelmiştir. Bir
müslüman dini terkedince herşeyini terkettiği unutulmuştur. Müslümanlara ilimde
ve ahlakta ilerlemeyi , ümidi ve sabrı aşılayan İslamdır. Bir zamanlar ilim için
uzun ve zorlu seyahatlara katlanan müslümanlar artık dini ve ilmi kitaplarını
kütüphanenin bir köşesinde tozlanmaya bırakmıştır.
Kainattaki muhteşem
ahenk insanların Allahı bulmasını sağlıyor. Özellikle Avrupa ve Amerikada bilim
adamlarının ve diğer halkın İslamı seçmeleri , İslam ile ilim arasındaki
uyumdan, İslamın bozulmamasından ve onda insanların aradıkları herşeyi
bulmalarından kaynaklanmaktadır.
Kaynaklar :
(1)Risale-i Nur(Yirminci Sözün- İkinci Makamı)
(2)Risale-i Nur,Lemalar, Yirminci Lema, İhlas Risalesi
(3)RiyazusSalihin
Tercümesi, Merve yayınları,3. Cilt,Veba Hastalığı Olan Bir Beldeden Firar etmek,
Sayfa 390,Hadis No : 1792
(4)Kütüb-i
Sitte Hadis Ansiklopedisi, Prof İbrahim Canan, Akçağ Yayınları, 11. Cilt, İlme
Teşvik, sayfa 243, HadisNo:4115
(5)Kütüb-i
Sitte Hadis Ansiklopedisi,Prof İbrahim Canan, Akçağ Yayınları ,11. Cilt,
Alimlerin Fazileti, Sayfa: 233, HadisNo:4108
(6)Kütüb-i
Sitte Hadis Ansiklopedisi,Prof İbrahim Canan, Akçağ Yayınları,11. Cilt, İlim
Adabı,sayfa 249, HadisNo : 4118
(7)Risale-i Nur ,Asay-ı
Musa, Meyve risalesi 6. Meyve
(8)Risale-i Nur
,Sözler,Yirmibeşinci Söz
(9)Risale-i Nur(Yirminci Sözün- İkinci Makamı)
MEHAZ :
http://www.baharfilizleri.com/ilimvedin.htm WEB ADRESİNDEN İKTİBAS
EDİLDİ.. |