ALTUN SAYAC
Aktif Ziyaretçi: | 2 |
Bugün Gelen Ziyaretçi: | 734 |
Toplam Ziyaretçi: | 4298820 |
IP Adresiniz: 44.201.96.43 | |
Çözünürlüğünüz: | |
Sitemizi ziyaretiniz |
![]() |
Vınnnnnnnnn.. vıııııınn.. vınnn... Yine ben geldim! Çok uyudun, artık kalk! Gece boyu uyumak sana yakışmıyor, ey insanoğlu! Kalk da tefekkür et! Benden daha iyi bir tefekkür vesilesi mi olur? Biraz derini kızartıp kaşındırıyorsam da kusura bakma, o kadar olur! Hem seni uyandırıyorum, hem de tefekkür etmen için Rabb'imin bahşettiği harika sanatları sergiliyorum. Karnımı doyurmak için bir damla kanını aldıysam ne olmuş? Nasıl olsa devamlı kan üretiyorsun, minik bir hayvanın emeceği kan sende bir eksiklik meydana getirmez ki! |
Sevgili İnsanoğlu;
Kâinatın Rabbi, Kur'an-ı
Kerim'in ilk sayfalarındaki bir ayetinde şöyle buyuruyor: "Şüphesiz ki, Allah
sivrisinekle veya ondan daha küçüğüyle misal vermekten çekinmez. İman edenler,
onun Rablerinden gelen hak olduğunu bilirler. İnkâr edenler ise, 'Allah bu
misâlle ne demek istedi?' derler..." (Bakara, 26) Gördüğünüz gibi
Rabb'im benim zayıf ve küçücük bedenime dikkat
çekerek, büyük bir hakikati ifade etmiş.
Hayatımın
her safhasında sahip olduğum hususi âletler ve kullandığım tekniklerin her biri,
başlı başına birer mucize olup; bunlar ancak sonsuz ilim ve kudret sahibi
Allah'ın eserleri olmayla izah edilebilir.
Önce
sizdeki kötü şöhretimi tashih etmek istiyorum. Biz hayatımız boyunca kan emen
kötü hayvanlar değiliz. Sadece dişilerimiz yumurtlama döneminde ihtiyacı olan
proteinleri karşılamak için, bir miktar kana ihtiyaç duyar. Erkeklerimiz asla
kan emmez. Bitkilerin tatlı özsularını emmek onlara yeter. Dişilerimiz kan
emerken, bilmeden bazı hastalıkların taşınmasında rol oynadıkları için suçlanır.
Fakat, suçlarken biraz insaflı olmalısınız!
Bizler bir aile olarak 2.500 civarında türden
müteşekkiliz. Bu kalabalık içinde bazılarımızın zahiren kötü işlere bulaşması,
hepimizin suçlanmasını gerektirmez. Sadece Anophel
isimli cinsimizin bazı türleri sıtmaya, Culex
cinsimiz filaryoz ve ensefalite,
Aedes cinsimiz de sarı hummaya sebep olan
mikroorganizmalar taşır. Bunların yaptığı da, karınlarını doyurup, nesillerinin
devamı için bir damla kan emmektir. Kanını emdikleri adamın hasta veya sıhhatli
olduğunu nereden bilsinler? Mezbahalarınızda veteriner kontrolü yapıldığı halde
siz bile, şarbonlu veya kuduzlu etleri yiyebiliyor,
Brusella'lı peynirleri piyasaya sürerek insanları hasta ediyorsunuz. Bu
arkadaşlarımızın da kanını emdikleri insanları kontrol etme imkânı olmadığı
için, bunlar bazen sıtma plazmodium'u veya virüs
taşıyan birisinden emdiği mikroplu kanı, başkasına nakledebiliyor. Bir defa
bizler hayvanız, Rabb'imiz bizi nasıl
programladıysa, öyle davranıyoruz. Haliyle arkadaşlarımızın yaptığı mikrop
bulaştırma işi de, iradeleriyle olmayan ve zahiren çirkin bir iştir. Hâdisenin
asıl yüzü ise, gâyet hikmetli neticelerle kendini gösterebilir. Meselâ, bazı
insan ölümlerine sebebiyet vermekle, Azrail (as)'e perde olmak... Her ne kadar
geçmişte yaygın olan bazı hastalıklara sebep olduysam da, keşfettiğiniz güçlü
ilâçlar sayesinde bu hastalıklar (sıtma vs.) azaldı. Eğer hiç sıtmalı kimse
kalmazsa, sıtma mikrobu taşıma ihtimalim de kalmaz.
Sizlerden
kan emerken, vücudunuz kısa bir süre sonra bunu hissediyor ve hemen antikor
üreterek cevap veriyor. Ne biliyorsunuz, sizi sokarak sebep olduğum alerjik
reaksiyonun, sizin bağışıklık (immün) sisteminizi
uyanık tutmadığını? Bu belki size çok iddialı bir şeymiş gibi gelecek, ama
lâboratuarlarda hassas çalışmalar yaparsanız, ihtimal, sokmalarımın bağışıklık
sisteminizi harekete geçirdiğini tespit edeceksiniz. Belki de kanser gibi daha
korkunç hastalıkların ortaya çıkmaması için, sayemde immün
sisteminiz uyanık kalıyor? Çok büyük bir iddia biliyorum, bence siz yine de
Rabb'imin bu küçük sanat eserinin tavsiyesine kulak
verip, araştırmalarınızı bu yönde yoğunlaştırınız! Bir zamanlar karasineklere de
çok saldırıyordunuz; ama şimdi onların lârvalarını kangren olmuş yaraların
tedavisinde kullanıyorsunuz.
Deminden beri kendimi müdafaa etmekten,
üzerimdeki hassas cihazları anlatmaya fırsat bulamadım. Halbuki ben bir
yaratılış mucizesiyim! Yoksa Rabb'im
Kur'an'da benden niçin bahsetsin ki? Demek ki, benim
gibi küçük bir canlı ile size bazı mesajlar vermek istiyor.
Bildiğiniz
gibi büyük bir saat yapmak, küçük bir saat yapmaktan daha kolaydır. Küçük
saatteki çarklar, vidalar ve diğer parçalar çok küçük olduğundan onları toplayıp
çalışan bir saat haline getirmek daha zordur. Allah (cc)
için kolay ve zorluk söz konusu değildir; fakat meseleyi size anlatabilmek için
bu misali verdim. Şimdi gözünüzü kapayın ve hayal edin! Benim de midem,
bağırsaklarım, beynim, kalbim ve boşaltım organım var! Bu organlar bana
hizmetkâr kılınmış, hiç itiraz etmeden çalışıyor. Tabii ki organlarımın şekli,
yapısı ve işleyiş mekanizmaları sizinkilerden farklıdır. Zira
Rabb'imiz her yaratığına en uygun cihazları; hayat
tarzını, gıdalarını, yaşayacağı vasatı bildiği için, en ideal biçimde vermiş!
Benim de her şeyim yerli yerinde yaratılmıştır!
En önemli âletim, karnımı doyurmam için
verilmiş hortumdur. Kan emmek için ağzıma ilâve edilen bu parçayı, artezyen
mekanizması gibi kullanırım. Dört kesici bıçak ile iki yarım oluktan yapılmış bu
sondaj hortumum, bir kılıf içinde durmaktadır (Şekil 1). Kan emmek için
derinizin en kanlı yerine konar, bu kılıfı sıyırır ve bıçaklarımı çıkarırım.
Bıçaklarım deriyi çok rahat kesecek yapıdadır. Acıyı hissetmemeniz için,
bıçaklardan birinden salgılanan hususî bir madde ile lokal anestezi yaparım,
kanınızın pıhtılaşıp akışkanlığını kaybetmemesi için de hususi terkipte bir
madde ifraz ederim. Bu madde olmasaydı, kanınızı emerken hortumum tıkanma
yapacak, bir daha kan ememeyecek ve ölecektim. Eğer iyi uyuşturmuşsam veya
ısırdığım kişi uykuda olur da hissetmezse, benim için ziyafet var demektir. Bir
kerede 2,8 mg kan emebilirim ki, bu benim
ağırlığımdan (2,5 mg) bile fazladır. Karnımın derisi
esnek olduğundan 2-3 dakika içerisinde karnım kan ile dolar. Karnımdaki kanın
sindirilmesi epey uzun sürdüğünden, 3-4 gün bir şey yemeden durabilirim. Bazı
türlerimiz 15 dakikada 300 mikrolitre kan emebilir
ki, bu vücutlarının 6 mislidir. Emme konusunda bir problem yaşamam (Şekil 2).
Başımın iç boşlukları kaslarla döşenmiştir. Bu kaslarımın kasılıp gevşemesiyle
1-2 atmosferlik bir basınç farkı (emme basıncı) meydana gelir ki, soktuğum
kişinin kanı saniyede 5 metre hızla emme hortumumun içinde yükselir. Bu basıncın
hortumumu patlatmasından korkmayın, zira Allah (cc)
bu hayatî cihazımı (Şekil 3'de görüldüğü gibi) hususî bir yapıda yaratmıştır.
Hangi
insanların kanını daha çok emerim? Böyle bir soruya cevap vermek, sırrı ifşa
olur. Ama şunu söyleyeyim, zifiri karanlıkta bile kanını emeceğim adamı bulurum.
Avımı bulmam için Rabb'im ön ayaklarımın ortasına
üzerine çok hassas ısı alıcılar koymuştur. Bu alıcılar sâyesinde vücudunuzun en
sıcak ve deri altında en bol kan bulunan yerlerini tespit ederim. Ayrıca
üzerimde o kadar hassas dedektörler vardır ki,
aklınız hayaliniz durur. İnsanları ter sıcaklığından ve kokusundan tanırım.
Nefesinizdeki ve terinizdeki karbondioksiti, aminoasitleri,
yağ asitlerini, amonyağı, lâktik asiti, aminleri ve
nem nispetini tespit eden âletlerimle -tıpkı otomatik pilotla havaalanına iniş
yapan uçaklar gibi - delinecek en uygun yerinizi bulurum. Uçakların
kokpitinde bulunan ve uçağın durumu hakkında bilgi
vererek pilotu ikaz eden göstergeler, âletlerimin yanında çocuk oyuncağı bile
olamaz.
Dişilerimiz yumurtlamak için, bütün şartları
uygun suları bulmak mecburiyetindedir. Bunun için karınlarında bulunan rutubet
tarayıcı bir organ, hassas bir şekilde çalıştırılır. Bu organ sayesinde, uçarken
üzerinden geçtiği toprağın nemi ve yapısı hakkında
bilgi sahibi olan dişi, bitki bakımından zengin, uygun bir su bulunca oraya
yumurtlar. Antenlerimizdeki Johnston organı, hassas
bir işitme cihazıdır. Erkekler ile dişilerin kanat çırpma hızı birbirinden
farklı olduğundan, uçarken çıkardıkları kanat sesleri arasındaki melodide de
fark vardır. Dişiler kanatlarını daha hızlı çırptıklarından, erkekler -onlarla
beraber olup nesillerinin devamı için üreme faaliyetinde bulunacak-
Rabb'imin ihsan ettiği bu cihaz sâyesinde eşlerini
bulurlar. Saniyede yaklaşık 500 kere kanat çırpma gibi bir mükemmelliği tahmin
edebilir misiniz? Kollarınızla, kanat gibi açık kapama hareketini saniyede en
fazla bir kere yaparsınız. Ne kaslarınız, ne de eklemleriniz böyle bir işe
müsait yaratılmıştır. Benim kas ve eklem bağlantılarım sizinkinden daha
güçlüdür.
Yumurtaların, gelişme için uygun bir su
birikintisine bırakılması gerekir. Yumurtalarımızın suda batmaması için gerekli
tedbirler, Kudreti Sonsuz tarafından alınmıştır. Kimi türlerimizin
yumurtalarının üzerine hava odacıkları yerleştirilmiş olduğundan yumurtaları
suda batmazken, kimi türlerimizin yumurtası üzerinde de içinde hava bulunan bir
oluk vardır. Çok sayıda yumurtayı özel bir madde ile yapıştırarak, suda yüzen
bir sal haline getiririz. Bu oluklar hava yastığı gibi olduğundan,
yumurtalarımız batmaktan kurtulur. Bazı türlerimizin yumurtaları ise jelatinle
kaplanmış olarak suya bırakılır, yüzey gerilim kanunundan istifade ederek
korunurlar. Biz ne yüzey geriliminden, ne de suyun kaldırma kuvvetinden
haberdarız; ama Rahmeti Sonsuz acz ve fakrımıza
binaen yumurtalarımızı en güzel şekilde korumaktadır.
Yumurtadan çıkan 1-1,5 cm boyundaki
lârvalarımız sürekli yediklerinden hızlı büyür. Onların suyun altında boğulmadan
beslenmeleri için, çok hususî âletleri vardır. Su üzerine uzatılmış
şnorkel şeklindeki özel hava borularını,
dalgıçlarınkinden çok daha mükemmel kullanırlar. Şnorkelin
yapıldığı madde hidrofobiktir, yani sudan
ıslanmadığı için deliğinden içeri su kaçmaz. Fakat suyun içine mazot veya başka
bir yağlı sıvı karışırsa, şnorkelin bu özelliği
bozulur, sudaki küçük bir dalgalanma ile borunun içi su dolar. Tabii ki bu
durum, lârvamın ölümü demektir. Bunu keşfettiğiniz için bizimle mücadelede su
birikintilerine mazot atıyorsunuz. Lârvalarımı öldürmek için, suları kirleterek,
tabiatı mahvediyorsunuz. Halbuki, müdahale etmeseniz birçok küçük balık ve
kurbağa, zaten lârvalarımın bir çoğunu yiyip, hem bir nüfus kontrolü sağlayacak,
hem karınlarını doyuracak, hem de tabiatı kirletmemiş olacaklar. Lârvalarımı
öldürmekten başka bir şey düşünmediğiniz için, Rabb'imin
tabiata koyduğu mükemmel dengeyi fark etmiyorsunuz. Hırs ve bencillikle güzelim
dünyayı sonuna kadar sömürüyor ve başkalarının da hayat hakkının olduğunu göz
ardı ediyorsunuz. Neticede kaybeden de siz oluyorsunuz.
Kusura
bakmayın biraz acı konuştum. Rabb'imin sanatını
anlatmayı bırakıp, sizi size şikâyet etmeye kalkıştım. Bu kadarla iktifa edelim.
Ekolojik dengeye sizden çok daha fazla dikkat eden atalarınız demişler ki:
"Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul, zurna az!" Ne doğru bir söz...
* MAKALE:
Prof.
Dr. Arif SARSILMAZ
** MADDE İLE MANANIN; RUH İLE VÜCUDUN;
AKIL İLE ZEKANIN BULUŞTUĞU ADRES : İSLAM ve BİLİM